9 Ağustos 2010

.akşamüstü

I promise you


I have been true

Let me take a ride

Don't cut yourself

I want some help

To please Myself

nirvana. polly.


Çocuğun üzerinde yeşil bir hırka var. Sarı saçları omuzlarından hırkanın haki yeşiline dökülüyor. Kollarını düğümlemiş, boynunu içeriye çekmiş hızlı adımlarla kaldırımda yürüyor. Geniş ve büyük caddede akşamüstü oldukça ıssız. Etraftaki esnaf ve insan hareketliliğinin ender olduğu bu güzel mahalledeki müstakil evlerin arasında yankılanan sarışın çocuğun ayak seslerine geniş ve bakımlı sokaklardan arada sırada geçen lüks arabaların gürültüleri ve demir kapıların kapattığı yüksek duvarlı evlerin içindeki bakımlı ağaçların yapraklarının rüzgardaki hışırtısı ve nadir de olsa, iyi beslenmiş bekçi köpeklerinin öfkeli havlamaları eşlik ediyor. Çocuk içinde doğup büyümediği kendisine oldukça yabancı olan bu zengin mahallesinin gösterişli sokaklarında yolunu kaybetmiş bir turist gibi hızlı ama yolunu bilir adımlarla ilerliyor. Kameralar, köpekler, güvenlik görevlileri, duvarlar, çitler ve dikenli tellerle korunarak yaşayanların mahallesindeki tüm bu önlemler ve için için hissettiği yabancılaşma kendisini bir hırsız gibi hissetmesine neden oluyor./

/buz rengi yırtık kotunun cebinden sigarasını çıkarıyor. İçindeki son sigarayı aldıktan sonra yamulmuş sigara kutusunu sokağa fırlatıp sigarasını yakıyor. Tıraşsız yüzündeki sakalları okşarken gördüğü ‘Renk Sokak’ tabelasından içeriye girerek caddeyi terk ediyor. Kızıla çalmış gökyüzünün altında uzanan Renk Sokak sağı solu çeşitli renkte boyanmış üzeri tellerle kaplı duvarlardan oluşan bir araba genişliğinde daracık bir yoldan ibaret. Gereksiz bahçeleriyle sokağı kapatmış evlerin duvarlarının ardından uzanan ağaçlar sokağın gökyüzünü görmesine engel oluyor. Tüm bunlar yüzünden sokağın içinde yürüyen çocuk kendini akıl hastası bilim adamları tarafından bakımlı bir ormana yapılmış beton, tel ve elektronik güvenlik malzemeleriyle çevrili bir labirentte ilerliyormuş gibi hissediyor.


/Renk Sokak bitince tek tük arabaların geçtiği başka bir caddeye çıkıyor yeşil hırkalı sarışın çocuk. Üç blok ilerledikten sonra duvarları diğerlerininkilere göre daha bakımsız ve alçak olan bir bahçe kapısının önünde durup, zile basıyor. Kapı açılmıyor. Çocuk zile iki üç kere daha uzun uzun basıp beklemeye devam ediyor. Zilin üzerindeki megafondan sert bir kadın sesi duyuluyor sonra. Kadın sanki gırtlak kanseri olmuş gibi konuşuyor. “Kimsin?”

“Benim.” diyor çocuk.

Kapının otomatik sesi zırtlıyor./

Çocuk bakımsız ve dağınık bahçeden hızlı adımlarla geçerek eve doğru yürüyor. Yarısına kadar açık bırakılmış giriş kapısından oldukça sade döşenmiş bir hole geçiyor. Holün ilerisinde evin üst katına çıkan beyaz ahşap merdivenler ve merdivenlerin ilerisinde alt kattaki odalara açılan üç kapı görüyor. Etrafa bakınarak yürümeye başlıyor. İçinde bir şeylerin yolunda gitmediğine dair ağır bir paranoya var ve bu yüzden çocuk, adımlarını hızlandırıyor. “Sedef?” diye sesleniyor boş evin içine birkaç kez. Alt kattaki birinci kapıyı açıyor. Geniş ve sade döşenmiş pembe salonun içinde kimsecikler yok.


/Çocuk evin içindeki merdivenlerden üst kata tırmanıyor. İçi sade döşenmiş villanın ikinci katına vardığında karşısına üç tane kapalı beyaz kapı çıkıyor. Çocuk kapıların açıldığı odaları biliyor ve bu yüzden ilk olarak yatak odasına yöneliyor. Yatak odasının kapsını açıyor. Boş. Çocuk üzerinde defalarca uyuduğu yatağa bakıyor. Yatağın kadife kırmızısı çocuğun uykusunu getiriyor. Tekrar hole geçip, “Sedef!..” diye sesleniyor sıkıntıyla. “Şakanın sırası mı?” Yatak odasının sağında duran holdeki kapılardan ortancasını açıyor. Banyo boş. Çocuk kapıyı kapatıyor. Holün sağındaki kapının önüne geliyor sonra. Bu kapı hastanın odasına açılıyor./

../Çocuk kapıdan içeri giriyor. En fazla bir buçuk metre kare genişliğinde basık tavanlı bir hole çıkıyor. Hol evin çatı katına çıkan dolambaçlı merdivenin ayaklarında uzanıyor. Çocuk bu merdivenlerden yukarı çıkmayı hiçbir zaman sevmediğini anımsarken ağır adımlarla merdivenleri tırmanıp yarı aralık kapının önüne varıyor. Sarışın çocuk ahşap kapının aralığından merakla içeri bakıyor.

/buradan sadece duvarın kenarındaki demir yatağın paslı ayakuçları ve somyanın üzerindeki eskimiş divanın bir kısmı gözüküyor. Çocuk içeri seslenip, seslenmemek arasında tereddüt ediyor. Kelimeler ağzından çıkacak cesareti bulamıyor. Çocuk yavaşça yutkunduktan sonra aralık kapıyı hafifçe itip, içeriye giriyor..

..hasta yatağın üzerinde yatıyor. Genç çocuğun içeriye girdiğini fark etmiyor bile./

Çocuk hastayı ve yatağı görüş alanının ardına aldıktan sonra hızla çatı katının içinde kızı aramaya başlıyor. Karanlıkta nesneleri seçmek oldukça güç. Bir sandık, üstüste yığılmış eski eşya kolileri, çocuk oyuncakları, serum şişeleri, ilaçlar ve çeşitli ameliyat malzemeleri arasında çocuğun gözleri kızı aranıyor. Kız burada değil. Çocuk yine de şansını deniyor. “Sedef?”

Arkasındaki yataktan belli belirsiz bir inleme sesi çıkıyor. Çocuk karanlık çatı katının ortasında duruyor birden. Arkasına dönüp bakmaya cesaret edemiyor./

…hasta yatağın üzerinde yatıyor. Çatı katının ortasında dikilen genç çocuğu izliyor. Konuşmak istiyor, boğazı yanıyor. Hafifçe yutkunup yeniden nefes aldıktan sonra serum bağlı kolunu yatağın kenarına bırakıyor ve parmakları kasılıyor. Hareket etmek için yeniden davranmıyor. Gözleriyle çocuğu izliyor. Ona söylemek istediği bir şeyler var gibi…


çocuk hareketsiz duruyor. Hastanın gözlerini, kendi bedenin üzerinde hissedebiliyor. Terlemeye başladığını hissediyor. Kapıya doğru dönüyor. İstediği tek şey buradan dışarı çıkmak. Kapıya doğru bir adım atıyor./

…hasta yatağın üzerinde yatıyor. Çocuğun gideceğini anlıyor. Derin bir nefes aldıktan sonra dişlerini sıkıp gözlerini kapatarak bütün gücünü topluyor. Hastanın ağzı hafifçe hareket ediyor. Çürük dişlerini örten kuru dudaklarının arasından hafif bir mırıltı gibi çıkıyor ses. “Dur… Lütfen…” Sonra bitkin halde gözlerini kapatıyor.

Çocuk sesi duyuyor. Olduğu yerde hareketsiz kalıyor bir an. Gitmekle kalmak arasında tereddüt ediyor. Hastaya güvenip güvenmemesi gerektiğini bilmiyor. Kapı kolunu tutuyor, kapıyı yavaşça açıyor. Aşağıya uzanan merdivenlere bakıyor.

…hasta yatağın üzerinde yatıyor. Kısık gözlerini açıp çocuğa bakıyor. Çocuğun gitmesini istemiyor. Bu yüzden kapıyı kapatıyor.

kapı kendi kendine kapanıyor. Ardından kilit dili üç kere dönüyor; kapı kilitleniyor.

Çocuk içeride mahsur kaldığını anlıyor. Öfke ve korku hissediyor, hastaya dönüyor. “Kapıyı aç.” diyor.

hasta çocuğa bakıyor. Elini kaldırıp diğer koluna saplanmış serum iğnesini tek bir hamlede çekip paslı demiri damarlarından söküyor. Hastanın solgun gözlerine bir anda güç doluveriyor. Yüzünün üzerindeki hava tüplerinden kurtuluyor. Hasta birkaç saniyede eski sıhhatine kavuşuveriyor. Sonra çocuğa bakıyor. “Dur.” diyor yeniden, hafifçe gülümsüyor. Vücudunu geriye çekip, yatağın kenarına oturuyor.


Çocuk, hastaya bakıyor. Çatı katının köşesindeki küçük pencereden akşamüstünün son ışıkları hafifçe içeriye süzülüyor. Karanlık çökmek üzere/

hasta gülümsüyor. Gözleri sıhhat, bedeni sağlık dolu. “Nereye kaçıyorsun?” diye soruyor çocuğa, “Korkak!..” Bu kelimeyi tiksintiyle ve aşşağılayıcılık dolu bir vurgulamayla söylüyor hasta.

Kelime çocuğun kulakarında yankılanırken, çocuk mırıldanıyor, “Kaçmıyorum…”

hasta bağırıyor. “Kaçıyorsun!.. Korkaksın sen!” aynı nefret, aynı ezicilik./

çocuk gözlerini yere deviriyor. Hastaya bakmaya cesaret edemiyor. “Benden ne istiyorsun?” diyor bakışlarının yönünü değiştirmeden.

“Korkmamayı öğrenmeni.” diye dalga geçiyor hasta, “Bunu becerebilir misin?” Çocuğun cevap vermediğini görünce neşesi biraz daha yerine geliyor. “Sana öğreteceğim,” deyip ayağa kalkıyor. Çocuğa doğru yürümeye başlıyor.

Çocuk kollarını yukarıya kaldırıp savunma pozisyonu aldıktan sonra üzerine yürüyen hastaya, “Senden hiçbir şey istemiyorum.” diyor. Fakat hasta yürümeye devam ediyor. Dimdik duruyor ayakta, sanki az önce yatakta gebermek üzere yatmıyormuş gibi.

“Ama ben öğreteceğim.” diyor hasta. Ev sallanmaya başlıyor; küçük bir deprem oluyor. Hasta çocuğun havadaki kolunu yakalayıp sıkıyor.


Çocuk acıyla geri çekiliyor. Korkuyor. Ölesiye korkuyor. Kötü çocuklar tarafından sıkıştırılıp dövülen küçük ve korkak bir çocuğa benziyor. Hastanın güçlü elleri bileğini sıkmaya devam ederken Çocuk acıyla titreyip elini geri çekiyor.

Fakat hasta bırakmıyor. Boştaki elini kaldırıp çocuğun suratına ağır bir tokat atıyor. Bu tokat çocuğun canını yüksekten düşen bir tuğla kadar acıtıyor. Hastanın vücudundaki tüm kaslar irileşmeye başlıyor. Hasta göz görülür şekilde güçlenerek değişim geçiriyor. Çocuk dizlerini iki büklüm kırıyor. Hastanın bir sonraki hamlesinden korunmak istiyor.

Hastanın gelişen kasları üzerindki elbiseleri parçalayıp gelişmeye devam ederken bileğinden tuttuğu çocuğa bir tokat daha atıyor.

/Çocuk kısa bir anlığına şuurunu kaybediyor. Geri geliyor sonra.

“Hayatın boyunca herşeyden korktun!” diyor hasta ve bir tokat daha atıyor çocuğa.

Çocuk sarsılıyor. Ağlamaya başlıyor, başka yapabilecek bir şeyi yok.

Bir tane daha vuruyor hasta.

Tüm ev sallanıyor. Deprem devam ederken hastanın gelişen vücudu devasa bir hal alıyor. Çatı katına sığmayacak kadar büyüyor; vücudu çatının tavanındaki tozlu tahtaları zorlarken bir kere daha vuruyor çocuğa. “Bundan sonra korktuğunda yanına geleceğim ve seni cezalandıracağım.” diyor, “Ta ki sen korkmayana kadar!”

Çocuk ölmek istiyor. Bunu duymak yerine, Tanrı’nın canını almasını diliyor. Dileği gerçekleşmiyor.


/Hasta bir kez daha vuruyor çocuğa.

Çocuğun şuuru kapanıyor./



* * *

Çocuk gözlerini açıyor. Parlak bir ışık görüyor önce, ışığın önünde siyah gölgeler. Vücuduna değen bir şeyler hissediyor. Parlaklık biraz azaldığı zaman hafif sesler duymaya başlıyor. Sanki birileri onun adını söylüyor. Çocuğun yanakları acıyor, boynunda ve yüzünün sol tarafında büyük bir ağrı hissediyor. Işığın önüne geçen silüetlerden biri çocuğu tutup çekiyor, çocuk yerde yatıyor olduğunu anlıyor. Şuuru yavaş yavaş yerine gelmeye başlıyor. Sırtını oturdulduğu yerin arkasındaki duvara verdikten sonra etrafta neler olup bittiğini anlamaya çalışıyor.

Çocuğun etrafında üç siluet var. Onların seslerini duyabiliyor. Adını sesleniyorlar.

“Efendim?” diye cevaplıyor ağzı onları.

“İyi misin?” diye soruyor siluetlerden bir kadına benzeyeni. Çocuk bu sesi bir yerlerden tanıdığını düşünüyor.

“Evet,” diyor.

“Az önce atak geçirdin.” diyor kadın, “Yirmi dakikadır burada yatıyorsun. Seni bir türlü ayıltamadık.”

Çocuk etrafa bakıyor. Bir bahçenin içinde otururken burayı bir yerlerden tanıdığını düşünüyor. Sonra dudaklarından o kelime dökülüyor, “Sedef…” Çocuk adını söyledikten sonra hatırlıyor Sedef’i.

“Burdayım bebeğim,” diyor Sedef, “Sana su getireceğim. Su ister misin?”

“Evet.”

“İçeri gidip geliyorum şimdi. Sen iyisin değil mi?”

“Evet.” Çocuk yutkunuyor, derin bir nefes alıyor; kendini biraz daha iyi hissetmek için zorlıyor.

“Tamam,” diyor Sedef ve çocuğun üzerine eğilip onu boynundan tutup kendine çektikten sonra öpüyor. Sonra geri çekilip çocuğun gözlerinin içine bakıyor. “Seni seviyorum.” diyor, “Seni seviyorum, tamam mı?” Çocuk cevap vermiyor, kızı izlemeye devam ediyor. “Mutfağa gidip geliyorum.” diyor kız.

“Tamam,”

Sedef kalkıp bahçeden eve açılan demir kapıdan içeri girip gözden kayboluyor.

Bahçenin içindeki iki adama bakıyor çocuk İkisini de tanımıyor.

Adamlardan ellili yaşlarında olanı, “İyi misin?” diye soruyor.

“Evet,” diyor çocuk.

“Bizi çok korkuttun çocuğum,” diyor adam. Çocuk kendi korkusuyla adamın korkusunu kıyasladığı zaman ister istemez gülüveriyor. Adam macerasını anlatmaya devam ediyor, “Sokaktan geçiyordum, bahçeden gelen bağırışları duydum. Birisi çığlık atıyordu. Hemen girdim içeri, baktım kızcağız senin başında seni ayıltmaya çalışıyor..”

“Teşekkür ederim,” diye kesiyor adamın hikayesini çocuk.

“Geçmiş olsun evladım.” diyor adam o yüzden, “Çok yorucu bir gün geçirdin herhalde, o yüzden bayıldın herhalde…”

Çocuk bahçenin içinde bekleyen öteki adama dönüyor.

/hasta gülümseyerek çocuğa bakıyor…

“Hayır,” diyor çocuk yardımsever adama, “Bayılmadım. Şizofrenim ben.” Akşamüstü yerini geceye bırakıyor../



.son

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder