9 Ağustos 2010

.sarhoş terbiyecisi

.1/




21 senelik hayatımın

gettonun kalbindeki iki yıl

ve şehir dışındaki sürelerini saymazsam

kalan vakitlerin çoğunda

sınırları içinde uyuduğum

6 farklı apartmanında

ortalama 17 sene geçirdiğim

bilekkesenler’deki gibi

intihar ettikten sonra

yada önceki yaşamlarında

yedikleri tüm boklar için

boktan bir hayat yaşamaya

mahkum edilenlerin

bir araya toplandığı o mahalleden

taşındığım ilk gece

kadıköyde yeni evimde

nakliyeciler gittikten sonra

içtim ve uyudum

sonraki iki gün boyunca

eve yerleşmek için uğraşıp durdum

kolileri açar ve eşyaları dizersin

evin tamir ve bakım işlerini halledersin

raf çak, aparat vidala, şunları at

bunları al, şunları montele ve onları katla

camcı için malzeme al

doğalgaz görevlisiyle uğraş

tesisatçıdan sonra sucuyu ağırla.

ilk iki gece içtim ve uyudum

üçüncü gün vapurla karşıya geçip

torbacımla buluştum

12.5i cebime koyduktan sonra

barlar sokağında bir barda iş buldum.

kısa boylu tıknaz ve kurnaz bir eleman

garsonluk deneyimin var mı? diye sordu,

hayır, diyerek yapmaya çalıştıklarımdan bahsettim

ve paraya ihtiyacım var, dedim

birkaç ay sonra askere gideceğim

kısa sürede işi öğrenirim.

iyi, dedi, bugün başla o zaman.

kafam güzeldi

iş görüşmesine gelmeden önce

içmiştim

ve tamam, başlarım dedim.

ciddi olarak başlamış olduğunu

birkaç saat sonra ayaklarım ağrıdığında

can sıkıntısıyla birlikte

nerdeyim ben tribinde

etrafı izlerken anladım

ama gecenin ikisine kadar devam ettim

ve iş bittiğinde

paramı cebime koyup eve döndüm.

hoşuma gitmişti

ertesi gün

bir daha gelecektim.





II.



‘küllükleri dolaşırsın’

masalara oturanların kirlenmiş küllüklerini alır

yerine temiz bir küllük koyarsın

böylece sigaralarını temiz bir küllüğe çırparlar

onlara gıcır gıcır bir kül tablası verir

kendilerini önemliymiş gibi hissettirirsin

bahşiş bırakmaları için

kirli küllükleri çöpe boşaltıp

peçeteyle temizledikten sonra

on dakika sonra yeniden dolaşılmak üzere

bar tezgahının köşesine istiflerken

içinden küfürler mırıldansan bile

umursamazsın

çok az insan hizmetin için teşekkür eder

sürtük olmayan kadınlar,

turistler ve yaşını almış herifler

ve eleman muamelesi çektiklerim dışında

geriye kalanların hemen hepsi

küllüklerini boşaltıp

onlara temiz bir küllük verdikten sonra

iki saniyeliğine de olsa

kendisini önemli biri gibi hissetti

ve ben bunu yaparken

“bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak!” dedim

çünkü gerçekten sorun değildi

gemileri suya indirmiştim

paraya ihtiyacım vardı

çünkü almak istediklerimi küçük bir not kağıdına yazmıştım

devrimci olduklarını iddia eden

kapitalizm çarkında yalama vida olarak

patron rolü oynayan

zamanında göç edip bar işleterek parayı vurmuş kürtler

bana günde yirmi lira veriyorlardı

çok önemli bir miktarmış gibi

övünerek söz ettikleri

artı3’ler vardı birde

12 saat için 20artı3 lira

üç katlı bir barda

masa ve taburelerde oturan

insanların arasında

koşturarak

onlara hizmet ederken,

bira taşırsın

30’luk, 50’lik, 70’lik

litrelik, birahi yada biraver

şişe efes, efes dark ve miller

mariachi, skol, beck yada heineken

rakı taşırsın

duble, sek yada gazozlu

şarap, vodka, viski

cin, tekila ve kanyak

ve isteğe göre yapılan özel karışımlar

kola, fanta, sprite

gazoz, soda ve kahve

çay ve meyve suları ve su

ve yiyecekler,

en üst kattaki mutfakta pişer

biri patates isterse

merdivenle üç kat çıkarsın

ve patatesin yapılmasını söylersin

eğer mutfakçı yoksa

yemeği kendin pişirirsin

bazen bir gün önceki müşterilerden arda kalan

dağ gibi bulaşığı

parmakların suda kalmaktan buruşana kadar

jelinin içinde sinek ölüleri olan bir kaba batırdığın

ıslak süngerle

çift eviyeli antisteril bir tezgahta yıkarsın

servis tabakları, salata tabakları ve meze tabakları

çatallar, bıçaklar, kepçeler ve kaşıklar

çorba kaseleri ve bardaklar

yemek artıklarıyla dolu tabaklar

peçeteler, kolonyalı mendiller

sebze ve meyve parçaları

patates tabakları

üzüm, şeftali ve pahalı meyve kabukları

hepsini çöpe atarsın ve

bulaşıkları özensizce yıkarsın

belin ağrıyana kadar.

bazen sokaktaki çingeneler masalardakilere

müzik yapmaya başlar

ve gücenmeden alınmadan

ne diyorlarsa hepsini yaparsın

mutfağı temizler ve mutfakçının götünü kollarsın

diğer çalışanların götünü kollarsın

hepsiyle iyi geçinmeye çalışırsın

sana atılan fırçalara kulak asmazsın

söylediklerini yaparsın

zor bir bilgisayar oyunu gibi

günde binlerce yeni görev

kendilerini bitirmeni bekler

ve o 20artı3ü verene dek

senin ebeni sikerler

verdikleri görevlerle

istekler ve ricalarla

çaktıkları işlerle

minnetlerle ve fırçalarla

sarhoş bir ekibin takım oyunu

kapitalizm ve rütbecilik

patronun düzenini

işletmeci oturtur

müdür piç geçinen bir enayi

kankası barda durdur

amcasınınoğlu mutfakçı

bi de Trakyalı bir herif var

ve bir eleman daha

hepsi bir şeyler söyler

şunu yap, bunu yap, onu hallet

bunu getir, şunu götür, onu yok et

söylediklerini yaparsın

tuvaletleri ve yerleri temizler ve yıkarsın

masaları temizler ve düzenlersin

iki gecede bir de

kusana kadar içenlerin

öğürerek geri iade ettiği mide spesyallerini

paspaslarsın

eğlence devam ederken

tüm sarhoşlar söylenen şarkılara eşlik ederken

gecenin 12.45inde

elindeki paspasla

fazla içmiş, zengin çevreli

sarı saçlı aptal bir sürtüğün

öğürerek merdivenlere çıkardığı

kusmuğu temizlerken

etrafa mide asidi kokusu yayılır ve

onlar şarkı söylemeye devam eder

paspası kovanın içine sokarsın

işini yaparsın, umursamazsın

tıpkı barın köpeğinin sarı tüylerini süpürdüğün gibi

yada görev alanındaki her hangi bir yeri

ama sorun değildir

ne beş para etmez adamlara sigara alırken

ne o yavşak patronun verdiği ufak tefek ayak işlerini yaparken

ne de patronun yalamaları şeflerin

ebemi sikene kadar çalıştırmalarına

ve yapılması gereken irili ufaklı her şeyi

sana çakmalarına içerlenmeden

sarhoşluktan amı götü dağıtanları

terbiye etmeye çalışırken

alkol kafası etkisinde söylenen

bütün kelimeler…

-yaşlı bir adam bana hayatın sırrını vereceğini söylemişti,

kafası o kadar güzeldi ki

ona baktığımda

babamı hatırladım.-





III.



13-14 olmalıydım,

eski mahalledeki lanetli evdeydik

annem odasının kapısını kilitleyerek uyur

kardeşim odasına çekilip ışığını söndürdükten sonra

kendi odama kapanıp roman yazardım

gençlikle çocukluk arasında geçişler yaşadığım yıllardı

liseye gidiyordum arkadaşlarım vardı hayat eğlenceliydi

güzel bir kızla birlikte sevişmeyi keşfediyorduk renkler iyiydi

krizden sonraki yaz günlerinde

gece yerini inceden sabaha bırakmaya başladığında

evin zili çalar yada çelik kapıda bir anahtar sesi yankılanırdı

otomatiğe basardım yada kapı açılmış olurdu

babam gelirdi

yüzde doksan sarhoş olurdu

ve yüzde doksan

bardaki o yaşlı adam gibi

anlamsız ve saçma sapan kelimelere takılarak

mırıldanırdı.

bazen annemin odasının kilitli kapısını açmaya çalışır

yada kapının arkasından ona bağırırdı

bazen annem sinirlenir ve kapıyı açar

birbirleriyle kavga ederlerdi

küçüktüm

ailemin ellerindeki bıçakları birbirlerine saplamamaları için

kavga ederken aralarında durduğum senelerdi

babam annemin kilitli kapısının önünde

saçmalamaya başladığında

ve gürültü yaptığında

kardeşim uyanırdı

o zamanlar gerçekten küçüktü

ağlamaya başlar ve babama yalvarırdı

kardeşimi yatıştırmaya çalışırdım

onu sakinleştirip yatağına geri yollardım

sonra babamı sustururdum

onu salondaki kanepesine götürür

oraya yatırır ve sızması için uğraşırdım.

bazı geceler geldiğinde uyumuş olurdum

eğer kilitli kapının ardında

korkuyla uyuyan annemi rahatsız etmezse

o kafayla

ve üzerindeki tüm o kokularla

bira, rakı, meze, işkembe ve sarımsak

türkü bar atmosferi ve alkolle karışık baba teri

kardeşimin yada benim odama girer

ve yanımıza uzanırdı

sonra bize sarılır ve konuşmaya çalışırdı

ona göre çocuk sevmek buydu:

körkütük sarhoş bir şekilde

sabaha karşı eve gelirsin

daha sonraları şizofreni armağan ederek ayrılacağın karına

hakaretler yağdırmamayı seçip

birinde hafif bir sinir hastalığı

diğerinde büyük boşluklar yaratacağın

iki oğlundan

birinin

odasına dalıp

yatağına girersin

yanına uzanırsın

ona sarılır ve mırıldanırsın,

çocuklarını sevdiğini, her şeyi onlar için yaptığını, hatanın hepsinin sende olmadığını

çocukluk anılarını ve tabiî ki işinle ilgili bütün sorunlarını ve borçlarını anlatırsın

dün gibi hatırlıyorum,

“oğlum, sen zannetme ki baban adam değildir..” demişti

alkolden iflas etmiş bir bedenin ağzından çıkan

bütün o koku

kesif sarımsak

ve rakı kokusu

yastığın üzerinde dolaşıp

karanlıkta

ensemi okşadıktan sonra

ciğerlerime dolmuştu

ve o

‘ben var ya,’ diye devam etmişti

‘şimdi onsekizlik bi kadının yanından geliyorum..’

sanki çok önemli bir sır verir gibi

gecenin 5.30unda

karanlık bir çocuk odasında

kendi oğluna

aksaraydaki pezevenklerin ona 18lik diye kakaladıkları

muhtemelen en az 23lük bir kadını

ağlatana kadar

yeter diye bağırtana kadar

nasıl zorladığını

anlattı

ve ‘beni adam değil zannetme,’ diye bitirdi konuşmasını.

annemin karnındayken

“aldıracaksın bu piçi!” diye

onu tekmelemiş biri

tıpkı bardaki o yaşlı adam gibi

bira mayasından şuuru sikilmiş bir şekilde

kaç yaşıma gelirsem geleyim

küfelik birini gördüğümde

bunun gibi onlarca anı…

ama sarhoş yaşlı adam

sana hayatın sırrını verecektir

biraz önce barın tuvaletinde

kendi üzerine işemiştir

pantolonundaki sidik lekesiyle

öğlenin dört buçuğunda

ayakta duramayacak kadar içmiş

barın ortasında sallanarak

bir şeyler mırıldanır

ve arada başbakana küfür eder

sek vodkasını bitirdikten sonra

hesap olarak masaya 50’lik toslar

ve parasının üstünü almadan

naralar atarken

usulca onun koluna girer

ve bardan dışarı çıkarmaya çalışırsın

babanı anılarındaki karanlıklara gömer

koluna girdiğin sarhoşa bir yumruk atmamak için

dişlerini sıkarak

“buyurun beyefendi, buradan, yürüyün…” gibi

kelimeler mırıldanırsın.

işe gelmeden önce 2coi gebertmiş

bardan da üç bardak short bira hacılamışsındır

cebinde bir sigaran

ve çalman gereken en az on3 short biran vardır

dükkan kapandığında da

yirmi artı üçünü alır

sonra dalgana bakarsın

sadece

ve sadece

bu yüzden umursamazsın.





IV.



dördüncü gün bara

sarışın bir sürtük geldi

dibe vuracak kadar içmişti

barın önündeki köpeği gördü

oldukça aptal bir köpekti

fakat golden olduğu için

özellikle çevre sokakların çöplerinden

bulduğu cisimleri barın önüne getirip

bazen saatlerce dişlerinin arasında tuttuğu zamanlarda

-kola kutusu, tahta parçası, meşrubat şişesi

kalın ve sert çöpler

bir seferinde bir mermer parçası

ve bir kaset kutusu-

sevimli gözükür ve insanlar tarafından sevilirdi.

sahibi yat alma planları yaparken

köpek biralı ekmekle beslenirdi

o nesneleri ağzında tutar

bekler

sevilir

bekler

sevilir

ağzındakini bırakır

sonra yeni bir nesne bulur

bekler

sevilir

işte köpek yine böyle takılırken

sarhoş sürtük geldi

çok fazla içtiği her halinden belliydi

dişlerinin arasında tuttuğu tahta parçasıyla

patronun masasının altında takılan köpeği gördükten sonra

birden ağlamaya başladı

sonra barın tam ortasına bağdaş kurdu ve

köpeği yanına çağırdı

köpek gitmek istemeyince

köpeği iterek onun yanına götürdük

sonra ona sarıldı

ve bir süre ağladı

o gece barda fasıl vardı

sarhoş müzisyen iyi çalıyordu

adam çaldı

sürtük ağladı

köpek kuyruğunu salladı

ve o gece

burnum uyuşana kadar alkol aldım

ne de olsa bedavaydı

bar tezgahından

alkol hacıladığında

iki yada üç yudumda bitirmen gerekiyordu

göz yaşlarını silmesi için ona peçete verdim

sarhoş kıçını bir tabureye yerleştirdim

sonra iyi olup olmadığını sordum

parça parça bir şeyler geveledi

kafasının güzel olduğu için defalarca özür diledi

ateş istedi

çakmağımı ona verdim

sonra 30luk bir bira verdim

gözyaşlarını ve sümüklerini sildiği peçeteleri alıp

küllüğünü yeniledim

teşekkür etti

bardaki elemanlar

gereksiz bir telaşa kapıldılar

hatunu kim düşürecekti

sarhoşu kim götürecekti

herkes çalışma aşkıyla doldu

oysa hepsi yaşlı adamdan huzursuz olmuştu

barlar sokağında yolunu kaybetmiş

sarhoş bi kadını tavlamak kolay bir işti

onu kapalı bir yere götürüp ırzına geçmek de

normal ve adildi.

o gece çok fazla içtim

burnum uyuşana kadar içtim

ve sarhoş sürtük

patronun masasına oturdu

entelektüel bir dede kılıklı

kel kafalı, askılı pantolonlar giyen uzun sakallı

prostatlı bir ihtiyarda

o masadaydı

sürtük birasını yarım bıraktı

ona bir kahve içirdiler

telefon numarasını aldılar

ve sonra bir taksiye bırakılması için

beni çağırdılar

“ali, hanımefendiyi bir taksiye bindir.” dedi patron

“oki-doki.” dedim

götçü ihtiyar şaşkınlıkla bakarken

sarhoş sürtük masadan kalktı

iyi geceler diledi ve

köpeği biraz daha sevdi

ardından koluma girdi

elindeki kitapları aldım

birlikte yürümeye başladık

anlatmaya başladı

ben de kısa cevaplar vererek

söylediklerini dinledim

çünkü güzel bir kızdı

zeki ve yetenekliydi

fakat boktan bir geçmişi vardı

bu yüzden de içiyordu

arada bir içiyordu

içtikçe dertlerinden kurtuluyordu

aslında iyi bir hayatı vardı

arkadaş çevresi

ve onu sevenler

fakat şimdi çoğu gitmişti

tek başına kalmıştı

yada kendini öyle hissediyordu

hayat zor, dedi.

ne kadar acıtırsa o kadar iyi. diye mırıldandım

durup yüzüme baktı

sonra güldü

yürümeye devam ettik

akmar pasajının önünden geçip

sahile çıkabileceğimiz bir sokağa girdik

ne zamandır garsonluk yaptığımı sordu

4gün oldu, dedim

normalde yaptıklarımdan üstü kapalı şekilde bahsettim

pek fazla bir şey anlamadı

ben de anlamıyordum zaten

önemli değildi bu yüzden

caddeye çıktığımızda koluma yapıştı

benimle gel istersen dedi

biraz daha içeriz

sohbetin sardı

elimle bir taksi çevirdikten sonra

arabaya bin ve direkt evine git, dedim

kafan şu anda taşak gibi

her an birilerinin kötü emellerine alet olabilirsin

yapman gereken tek şey evine gidip uyumak

anladın mı beni?

anladım, dedi

evini bulabilirsin değil mi? dedim

bulabilirim tabi ya! diye küçük bir nara attı

onu taksiye bindirdim

araba uzaklaşırken saatime baktım

02:11

sigara paketimden hazır bi coi çıkarıp

şehrin batı yakasına bakarak ateşledim

ağır adımlarla bara geri döndüm

kapatmak üzereydik,

üç short bira daha içtim

alkol ve esrar çarpışırken

o kafayla

bütün masaları

bütün sandalyeleri

bütün küllükleri

bütün bira altlıklarını

içeriye taşıyıp

matematiksel bir düzenle

göt kadar mekanın içine

özenle istifledikten sonra

ayaklarım zonkluyordu

belim ağrıyordu

ve burnum uyuşmuştu

ama 20artı3ü almıştım

ve eve dönüyordum

gecenin ortasındaydım

sokaklar karanlıktı

siyasiyabendin bir şarkısını mırıldanıyordum

ve saçmasapan şeylerden gaza gelip

aptalca nidalar atıyordum

bir kaldırım köşesine işerken

aklıma

babam

geldi

bir anda

kendimden

utandım.



/fin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder