9 Ağustos 2010

.sıcak

Yanmış bir lunaparktaki mistik bir atlı karıncanın üzerinde oturmuş sarışın kız çocuğuyla göz göze geliyoruz. Hafifçe ürperip, gözlerimi duvardaki resimden alıp arkamı dönüyorum sonra. Onun sıcak sırtına değiyor kollarım. Belinden sarılıp sırtını göğsüme yasladıktan sonra gözlerimi kapatıyorum. Yüzüme pencereden giren güneş ışıkları dokunuyor.


Oda kubar ve izmarit kokuyor. Hafif de ter. Açık pencereden içeri giren yaz rüzgarı perdeleri hafifçe havalandırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Kollarımın arasından sıyrılıp yataktan doğruluyor ve komodinin üzerinden bir sigara alıp alışkanlıkla yakıyor. Koltuk altındaki yeni çıkmaya başlamış küçük ve sert kılların siyah uçlarını görebiliyorum. Gözlerimi devirip, beline bir öpücük konduruyorum. Sigarasını ağzından çıkarıp arkasına dönüp bana bakıyor. Hafifçe gülümsedikten sonra yatağa, yanıma uzanıyor. Buz gibi ayaklarını bacaklarımın üzerinde hissediyorum.

“Ne kadar sıcaksın…“ diyor.

Ayaklarını ayaklarımın üzerine doğru kaydırıp, onun soğuk ayaklarını sarıyorum.

“Ayakların üşümüş...“

Dudağımı öpmeye başlıyor. Diliyle ağzımın içine girip, dişleriyle dudaklarımı ısırıyor. Sırtını tırmalıyorum, hafifçe kasılıyor. Gözlerini açıyor daha sonra, göz göze geliyoruz. Alt dudağımı yakalayıp, ısırıyor. Tükürüklerimizin kokusunu alıyorum bir an. Dudağını ısırıp gözlerinin içine bakıyorum. Meydan okuyan gözbebeklerinin içinde kendi gözlerimi görüyorum sonra. Bu çekişme, bu sinir savaşı, dudağımın üzerindeki bu sinirli dişler zihnimi gıcırdatıyor. Ruhum titriyor. Dudaklarını bırakıp geri çekildikten sonra kendimi yastığa atıyorum.

Sigarasından bir nefes aldıktan sonra bana uzatıyor. Omzumun üzerinden uzanan elinden alıyorum sigarayı. Kül çarşafın üzerine düşüyor. Kısa bir nefes çekip ciğerlerimdeki zehri hafifçe harmanladıktan sonra yatağın kenarındaki sandalyenin üzerindeki boş bira bardaklarının yanında duran içi izmarit dolu kül tablasının içine koyuyorum.

Uzandığı yerde bana dönmek için yaptığı bir iki sıçramayla yavaşça yan dönüp gövdeme sarılıyor. Başını göğüslerimin üzerine dayayıp gözlerini kapatıp hafifçe gülümsüyor. Onu izliyorum. Yanağıyla hafifçe tenimi okşamaya başlıyor. Gözleri kapalı. Çenesi göğsümün ucuna çarpıyor, dudaklarındaki gülümseme artıyor ve hafifçe başını hareket ettirip, göğsümün ucunu ısırıyor. Göğsümün ucunda hissettiğim dişleri yüzünden bütün bedenim irkiliyor. Parmaklarımı saçlarının arasına sokup başını yukarı doğru çekiyorum. Ağzı göğsümün ucundan ayrılıp dudaklarıma yapışıyor, öpüşürken terlerimizin keskin kokusu burnumun içine doluyor. Belinden tutup üzerime çekiyorum, gövdemin üzerinde yatıyor.

Telefon çalıveriyor. O kül tablasındaki sigaraya uzanıp, üzerimden sıyrılıyor. Yatağın kenarına oturup sigarayı dudaklarına götürüyor. Ben de yattığım yerden doğrulup onun çıplak omzuna bir öpücük kondurduktan sonra yataktan çıkıyorum. Telefonun yanına gidip, ahizeyi kaldırıyorum.

“Alo?“

“Can?..“

“Efendim?“

“Ben, Deniz.“

Duraksıyorum. “Hangi Deniz?“

“Üniversiteki…” Ses biraz duraklıyor. Cevap vermiyorum. “Hatırladın mı?“ diye ısrarını sürdüyor sonra.

Ona bakıyorum, sigarasını içiyor. Oldukça yorgun ve rahatlamış gözüküyor. Lunaparktaki sarışın kız resmine bakıyor.

“Alo?”

“…“

Masanın üzerinde duran boş bira kutularından birini alıp dibindeki sıcak birayı içiyorum.

“Can?..“

“Hatırlayamadım.“

“Hatırlayamadın mı?...“

“He, evet, hatırladım. Tamam. Birlikte takılmıştık…“

“Evet…” Ses rahatlayıp, samimileşiveriyor. “Nasılsın?”

Hafifçe geğirip, elimdeki bira tenekesini masanın üzerine bırakıyorum. Teneke dengesini kaybedip, masanın üzerinde devriliyor ve yuvarlanarak yere düşüyor. Odanın içinde tıngırtısı yankılanıyor.

“Alo?..”

Penceredeki güneşe bakıyorum, ışıklar onun omuzlarının üzerinde bitiyorlar.

“İyidir…“

Yatağın yanında oturmuş sigara içiyor. Elleri dağınık kırmızı saçlarının arasında sıkıntıyla geziyor, önce gözlerime bakıyor. Sigarasından bir nefes çektikten sonra gözleri yavaşça aşağı iniyor; boynum, göğsüm, karnım, midem ve aletim. Hafifçe gülümsüyor.

Ahizeyi telefonun üzerine bıraktıktan sonra telefonun fişini çekiyorum. Yavaşça yanına yürüyorum. Elindeki sigarayı kül tablasının üzerine bırakıp yüzündeki ince gülümsemeyle bana bakıyor.Üzerine uzandıktan sonra, birlikte yatağa yatıyoruz.

Ayakları ayaklarıma değiyor. Öpüşmeye başlıyoruz.

“Sıcacıksın,“ diyor.

“Ayakların üşümüş.“ diyorum.

“Isıt beni.“ diyor.

Sertçe alt dudağını ısırıp, ağzımın içine alıp emiyorum. Dişlerim canını acıtıyor, zevkle inleyip sarsılıyor. Geri çekilip gözlerine baktıktan sonra, ona sarılıyorum, “Bir daha beni ısıt deme bana.“ diyorum.

”Neden?“

“Kendimi bir ısıtma cihazı olarak hissediyorum.“

“İnsandan soba mı olur?“

“Olmaz mı?“

Dudaklarımı öpüyor, sırtımda tırnaklarını hissediyorum.

“Olmaz…“ diye fısıldıyor.

“Doğrudur.“ diyorum, ayaklarını ısıtırken. Sonra dişlerinin arasında ezilen üst dudağım acıyor.

Oda kesif ter, kubar ve izmarit kokuyor. Güneş çok parlak ve ikimiz de leş gibi kirliyiz.

Tablodaki küçük sarışın kızla göz göze geliyorum bir an. Her zamanki gibi gözlerimi kaçırıyorum sonra.



-son.

1 yorum:

  1. Slot Machines & Casinos | JtmHub
    JTM's 춘천 출장샵 new 안동 출장마사지 online slots are available now in more than 700 stores across the country and 밀양 출장마사지 are designed with the same 제주도 출장마사지 vigorish 안양 출장마사지 principles as regular slot machines.

    YanıtlaSil